Bütün dünyada destanlar, efsaneler, mitler, dogmalar, dinler benzerlik gösterebilir. Neticede bugün yeryüzünde çok farklı milletler, dinler ve diller olsa da birçoğunun kökeni, doğduğu ve yaşadığı yer, akrabalık durumu itibariyle birbirlerine çok yakınlık gösterenleri vardıır.
Özellikle destanlarda yer alan daha karmaşık ve sıra dışı olayların benzerlikleri, bu konuda bize daha detaylı bilgi verebilir.
Kurt destanında yer alan ve Roma’yı kurduğuna inanılan Romus, Romulus ile Bozkurt Destanında yer alan Aşine’nın benzerlikleri ile kurtla olan yakınlıkları incelemeye değer diye düşünüyorum.
Şimdi bu iki destanını karşılaştırıp yorumunu sizlere bırakıyorum.
ETRÜSKLER VE KURT DESTANI
Yaygın bir Roma efsanesine göre Romulus Roma'nın kurucusu, Romus ise ikiz kardeşidir. Eski İtalyan kentlerinden Alba Longa'nın Numitor adında bir kralı vardır. Numitor'un tahtına göz diken kardeşi Amulius onu devirir ve tahtını güvenceye almak için, Numitor'un kızı Rhea Silvia'ya hiç evlenmeyeceğine ilişkin yemin ettirir. Evlenirse, doğacak çocuklarının tahta sahip çıkacağından korkmaktadır. Oysa savaş tanrısı Mars, Rhea'ya âşık olur. Rhea'nın Mars' tan ikiz oğullan dünyaya gelir.
Rhea'nın oğullarının büyüyüp kendisini tahtından edecekleri kaygısıyla, Amulius bebekleri bir sandığın içinde Tiber Irmağı'na attırır. Taşan ırmağın suları alçalınca ikizlerin içinde bulunduğu sandık kıyıya vurur. Onları bulan bir dişi kurt sütüyle besleyerek büyütür. Kurt gibi, Mars'ın kutsal saydığı hayvanlardan olan bir ağaçkakan da çocuklara yiyecek taşır.Daha sonra ikizleri bulan kralın çobanı Faustulus onlan karısına götürür. Çobanla karısı Romus ve Romulus adlarını verdikleri çocukları öz çocuklarıymış gibi büyütürler. Her ikisi de gözünü budaktan sakınmayan, güçlü ve yiğit delikanlılar olur ve serüvenci bir çoban çetesinin başına geçerler.
Bir gün Romus yakalanır, cezalandırılmak üzere Numitor'un huzuruna çıkarılır. Delikanlının hiç çobana benzemediğini gören Numitor, onu sorguya çeker ve çok geçmeden kim olduğunu anlar. Amulius'a karşı başkaldıran Romus ve Romulus onu öldürüp krallığı büyükbabaları Numitor'a geri verirler.
Bir kent kurmaya karar veren Romus ve Romulus dişi kurdun onları emzirip büyüttüğü yeri seçerler. Romulus, Palatium (bugün Palatino) Tepesi'nin çevresine bir duvar örmeye başlar. Romus yaptığı duvarın çok alçak olduğunu ileri sürerek kardeşiyle alay eder ve savını kanıtlamak için üzerinden atlar. Öfkesine yenik düşen Romulus, Romus'u öldürür.
Romulus, kendi adından esinlenerek Roma adını verdiği yeni kentin yapımını sürdürür. Kendisine sığman kanun kaçaklannı Capito-lium (bugün Capitolino) Tepesi'ne yerleştirir. Ne var ki, aralarında hiç kadın yoktur. Romulus, bir İtalyan kabilesi olan Sabinler'in kadınlarını kaçırmak için hileye başvurur. Bir şenlik düzenleyerek Sabinler'i çağırır. Erkekler eğlenceye dalınca, Romulus'un adamları Sabinli kadınları kaçırır.
Öfkeden deliye dönen Sabinli erkekler, kralları Titus Tatius'un önderliğinde Romu-lus'la savaşırlar. Ama Romalı eşlerinden hoşlanmaya başlayan Sabinli kadınlar araya girerek barışı sağlar. Titus Tatius, bir savaşta ölene kadar, Romulus'la birlikte iki halkı da yönetir.
Yaşamının geri kalan döneminde tek başına hüküm süren ve hem savaşta, hem de barışta büyük bir önder olduğunu kanıtlayan Romulus, günün birinde şiddetli bir fırtına sırasında yok olur. Romalılar onun tanrıya dönüşerek gökyüzüne yükseldiğine inanırlar, Ouirinus adıyla ona taparlar.
İÖ 4. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen bu efsanenin Roma kentinin adını ve bazı gelenekleri açıklamak için bir Yunan öyküsünden esinlenilerek yaratılmış olduğu sanılmaktadır. Sabinli kadınlarla ilgili bölümü ise Roma evliliklerinde kız kaçırmayı açıklamak için söylenmiş olabilir. Sabinli kadınların kaçırılma efsanesi pek çok sanatçıya esin kaynağı olmuştur.
BOZKURT DESTANI
Hunların bir boyu olan ve adına Aşina denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.
Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri gibi yaptılar.
Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler.
O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı.
Zamanla Bozkurt'un beslediği çocuk gürbüzleşti.
Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Aşina soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.
Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle gerici yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla
çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu!
Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Aşine boyu idi.
Aşine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu.
Soyunu unutmadı, çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.
Aradan çok yıllar geçti. Aşina boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.