Bir önceki yazımda kendiliğinden gelişen ve artık Rize ekonomisi için dönülemez bir kapı olacak turizmimizi ve özellikle de yaylalar için master plan gerekliliğine dair yazmış, son cümlemde de “sonraki yazımda da Duthe’nin Yaylası Kayadibi’nde dinlenirken Yeşil Yol konusunda değişen görüşümü yazacağım” demiştim.
Oysa proje ilk gündeme geldiğinde Yakamoz’da iftar sonrası sohbet ederken milletvekilimiz Sayın Hasan Karal topu bana attığında nalına, mıhına cinsinden yanıt verebilmiştim. Eksilerini, artılarını sıralamakla yetinmiştim.
Proje ciddi mesafe aldı ama aleyhte yayınlar devam ediyor. Bölgede bulunan volkanik krater göller göz önüne alındığında, volkanik krater gölün başına kadar araçlarla gidip orada piknik yapmak ne derece doğrudur diye meclis kürsüsünden soruldu, Yeşil Yol bir değil üç ayrı proje. Bölgeye 39 yeni şehir kurulacak, Dubai Şeyhlerine şato yapılabilecek. Karadeniz yaylalarını halkın elinden alacak, doğayı, doğada ki canlıları, endemik bitki türlerini katledecek dehşet verici rant projesidir, yeşil yıkım projesidir diye eleştirildi. Eleştiriliyor da.
Kamu da buna karşın Samsun'dan Artvin'e 2600 km yol yaparak, dağ ve yayla turizmini çevreye, doğaya gereken hassasiyeti göstererek geliştirmeyi, ekonomik değer yaratmayı hedeflediğini vurguluyor.
Bir an Yeşil Yolu kenara alıp topa şimdi neden girme gereksinimi duyduğumu izah edeyim.
Rize seyahatlerimde her seferinde olabildiğince farklı yaylalara gitmeyi, yeni lokasyonları keşfetmeyi arzu ediyorum. Geçen yıl sonbaharda çok bilinen yaylalarının aksine Kaçkar’a çıkan Fırtına’nın doğusunda kalan, Ardeşen Tunca - Dutha beldesinden yukarı çıkılan yaylalarını gezelim istedik. Yardımcım Ayfer Hurşutağaoğlu, Duthalı. RİMER’den bir grup arkadaşımla Ayfer’in rehberliğinde harika yeni rotalar, güzellikler keşfettik o gün.
Doğa yol boyunca harika. Devlet ve/veya köylünün katılımıyla yol yer yer çok düzgün, ama yer yer de ürkütücü. Ki, bir keresinde çamura saplandık, yukardan toprak üstümüze kayıyor, sağ yandan aşağı bakamıyoruz, ucu gözükmeyen bir vadi. Şansımıza HÖH anında denk geldi de, nefesimiz normale dönmüştü.
Anımsadığım kadarıyla Tunca’dan çıktıktan sonra Depani, Gogtoni, Çirpikşeşi, Calimri, Mağara, Neknari, Mulona, Movri, Nolaşkarı ve nihayetinde Kayadibi yaylasını gördük. Gördük dedim ama geceyi riske etmemek adına bazılarını duraksamadan teğet geçtik.
Kamp noktamız Tunca’dan araçla yaklaşık 2 saat süren ve Hurşutağaoğlulları’nın dağ - yayla evlerinin olduğu Nolaşkarı’nın üst kısmında. Aancak kısa bir moladan sonra hava kararmadan dönebilmek için ailenin kadınlarının Lazca’da Mçera dedikleri Yaban Mersini-Likapa topladıkları Kayadibi’ne çıktık. 2800 metre imiş rakım, Ali İhsan Koç’un pusulası öyle demişti. Daha yukarısı da Artvin Yusufeli imiş. O arada da 12 adet krater gölü varmış. Belki seneye daha hazırlıklı gelir, RİMER olarak konaklamalı yayla gezisi düzenlersek görme şansımız olur demiştik.
Hemen araya gireyim; orda da kadınlar çalışıyor nerde bu lazların erkekleri diye okuyanlar arasında laf edenler olur. Efendim, Karadeniz’in kadını fedakardır, çalışır, gerekirse tek başına haneyi geçindirir. Bu fotoğraf doğrudur ama bağ bahçenin dışında da erkekleri bir o kadar çalışkandır, becerilidir. O gün biz Kayadibi’nde kadınlarla mçera toplarken, erkeklerde yayla evine tamir ediyordu.
Şimdi geleyim yazının başlığına…
Bizimkiler daha yukarılarda (fotoğraf paylaşacağım) mçera-likapa toplarken Ergün Kolçak’la soluklanmak için aşağıda kaldık. Oturduğum kayanın üstünde daldım doğanın eşsiz bahşettiklerini izlemeye. Bulutlar, sis dalgaları ara ara doğal örtüyü gizliyor, sonra çekiliyor. Nerdeyse her yandan gürül gürül akan suların birbirine karışan sesleri.
İşte o anda dedim ki kendi kendime, “Yaradan bu güzellikleri biz görelim diye yaratmadı mi, insan oğlu göremeyecekse neye yarar bu güzellikler”.
Ve orda, doğayı, Rabbimizin bahşettiklerini bozmadan her kesin bu güzellikleri görmesi gerektiğine, çevreci dostlardan tepki alacak olsam bile bu görüşümü net paylaşmaya karar verdim.
Evet ben Yeşil Yol’a karşı değilim.
Ayrıca,
İlk kazmanın 2013'te vurulduğu, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Gümüşhane, Samsun, Artvin, Bayburt ve Tokat'ın yaylalarını birbirine bağlayacak Yeşil Yol Projesi'nde son viraj dönülüyor bile. Projenin bin 800 km'lik bölümü tamamlanırken kalan 800 km'lik kısmında 2018’de bitirilmesi öngörülüyor.
Toplam yatırım maliyeti 700 milyon lira olarak hesaplanan yol tamamlandığında, bölgenin sosyo- ekonomik kalkınmasına istihdam dahil büyük katkı sağlayacağı görülen projede çevre hassasiyetlerine önem verildiği, çalışmaların mevcut yolların standardının yükseltilmesinden ibaret olacağı, doğal ve tarihi değerlerin korunması, yerel mimariye ve malzemelere uyumun sağlanması, koruma-kullanma dengesinin gözetilmesi konularında hassasiyet gösterileceği yetkililerce ifade ediliyor.
Güzergâh üzerinde 33 turizm merkezi ve 5 adet Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Bölgesi yer alacakmış. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlı İller Bankasınca yapılan mimari projelerde bölgede yatay ve doğayla bütünleşmiş taş ve ahşap yapılar inşa edilmesi öngörülüp, yapılan restoran, konaklama tesislerinin ise yeşilin arkasına saklanacağı belirtiliyor.
Öte yandan bölgede turizm sektörü için bir işgücü analizi de yapılacak. Turizm sektöründeki işverenlere, yöneticilere ve çalışanlara yönelik eğitim ve seminerler düzenlenecek.
Kamunun bu beyanları elbette önemli, ama dedim ya insan oğlu bozacak diye ulaşılamaz noktalarda saklanmaya mahkum doğal güzelliklerin çocuğunuza aldığınız ancak bozar diye kilitli dolapta muhafaza ettiğiniz oyuncaktan farkı var mi. Yaradan görelim, yararlanalım diye bahşetmişse o güzellikleri tahrip etmeden bizden sonrakilere de bırakacak şekilde görelim, istifade edelim.
Mümkün mü?
Elbette. Elin oğlu Avrupa Alplerinde yüzyılı aşkın süredir yararlanıyor. Tahrip etmiyor. Hatta % 48 eğime kadar rahatlık ile dağların zirvesine ulaşabilen, İnşaatı ve işletmesi esnasında, olumsuz çevresel etki değeri (çed) olmayan, dişli sisteme dayalı elektrikli dağ trenleri ve entegre teleferik sistemleri kullanıyorlar. Milyonları konuk ediyorlar.
Bam teli de galiba burası, biz o bilinçte miyiz, kuralları koysak da uygulayabilecek miyiz?
Kişisel çıkar hesaplarını bir kenara bırakıp kuralları, ilkeleri belirleyip sulandırmadan yaradanın bahşettiklerinden herkesin ölçüsünce yararlanabilmesini sağlamalıyız.