Hafta sonu evimizde oynadığımız ve 3-3 berabere kaldığımız Medipol Başakşehir maçının sonrasında yaşananlar, maçtan alınan bir puanı da, hakem hatalarını da gölgede bırakmış oldu.
Küme düşmeme adına son haftalarda sergilediği azimli ve dirençli futbolunu bu maçta biraz daha taçlandıran Çaykur Rizespor, düşme hattından çıkma farkını üçe indirerek kalan 6 maçta umutları yükseltti.
Son dakikaya kadar hakeme rağmen mücadeleden vazgeçmeyen, verilen haksız penaltıya rağmen demoralize olmayan ekibimiz, en azından bir puanı getiren penaltıyı da kazanmasını bildi.
Hani hakemler tarafından korunuyorduk ya… Bu tezi çürüten bir maç daha izledik. Puan almayalım da küme düşelim diye daha ne yapsın bu hakemler… Bugüne kadar şans pek yanımızda yer almadı ama bu maçta en azından Allah’ın adaleti tecelli etti.
Fair-Play deyip, başka da bir şey demeyen sevgili yönetimimiz, bu kulübün hakkının gasp edilmesine sessiz kaldığı sürece, bu tür şeyleri yaşamaya da devam edeceğiz.
Maçın ardından soyunma odasının girişinde bir taraftar ile Başakşehirli Emre Belözoğlu arasında yaşanan küfürlü kavgayı, görevi gereği çekmeye çalışan A Spor Kanalının Rizeli muhabiri Selman Kutlu ve Kameraman Ahmet Çağlar Yıldırım’ın, Başakşehirli futbolcu (demeye dilim varmıyor) çetesi tarafından yumruk ve tekmelerle tartaklanması tam bir faciadır.
Yukarıdaki cümleleri aslında bir gece önce yazdım… Eğer arkadaş arayıp da yaklaşık 3 saat boyunca lafa tutmasaydı beni çoktan yazı, o gece kafamdaki şekliyle tamamlanıp yayında olacaktı ama iyi ki devam etmemişim ve bugüne kalmış… En azından yeni gelişmeler ışığında şekillendireceğim bir yazı olacak.
Kafamda, bir maç sonrası futbola ve futbol ahlakına gölge düşüren olayla ilgili yorumlar varken, yaşanan gelişmeler ışığında olayın ne kadar hafife alınarak ve gerçekten suçlu olanların cezalandırılması yerine göstermelik kararlar alındığına şahit olmak kafamdaki yorumları da bambaşka yerlere taşıdı.
Önce yaptığı “nahoş olay” yorumu ve cılız açıklamalarından dolayı Rizespor’u eleştirmeyi düşünüyordum. Tesislere girişine haftalar önce yasak konulan Selman Kutlu’nun dayak yemesini, kendi stadı etrafında yaşanan ve sürekli dem vurdukları “fair-play” ruhuna yakışmayan hareketlerinden dolayı en azından futbolcuları kınamasını bekliyordum. Ama gerek kalmadı…
Sonra Başakşehirli futbolculara bir çift sözüm olacaktı. Bir gazeteciye 3-5 adam toplanıp futbol ahlakına, en önemlisi adamlığa sığmayacak şekilde saldırmanın kesinlikle kabul edilir olmadığını yazacaktım. Ama tabii bunları da yazıp kötü olmanın lüzumu yok dayağı yiyen iyi olmuşken…
Hem kulüp, hem TFF aldıkları kararla resmen adaletsizce davrandı. Olayların içinde olduğu halde Volkan Babacan’a 1 maç ceza verilirken, zaten genelde yedek olan oyunculara 5’er maç ceza verildi. O günkü maçta oyundan çıkıp yedek kulübesinde yaptığı tepkilerden dolayı kırmızı kart gören Edomwonyi’ye bile 2 maç ceza verilirken, tekmeyle, yumrukla gazeteci döven Volkan’a 1 maç reva görülüyor.
Artık adalet kavramlarının gittikçe hafife alındığı ülkemizde, adaletin, güçlü olanın istediği yönde sağlandığına bir kez daha şahit olduk.
Aslında sözün bittiği yerdeyiz. Sonuçta Başakşehirli yöneticiler ve olaya sebep olan futbolcular ile dayak yiyen gazeteciler sarılıp, barışmışken, yaşananları sineye çekip kapatmışken bana ne oluyorki…
En güzel sözü aslında Rıdvan Dilmen söyledi..
Son 3-4 gündür yaşananları bir tiyatroya ve sinemaya benzeten ve insanların akıllarıyla alay edildiğini söyleyen Dilmen şöyle sürdürüyor yazısını: “Bu film değil oscar almayı, bu film dünyada gördüğüm en kötü filmdi senaryosu itibariyle. Bu kararı veren insanların, yöneticilerin derhal ve derhal yarını beklemeden istifa etmesi lazım. Çünkü böyle bir film olmaz. Filmin adı da insanlarla alay etmek!"
Bize de “nokta” koymak düşer.