İki ay sonra yazılı basında çalışmaya başlamamdan bu yana 10 yılı geride bırakmış olacağım. Radyoculuk ve televizyonculuğu da sayarsak medya sektörüne adım atışımdan bu yana 23 yıl geçti.
Yaklaşık 10 yıldır ağırlıkla spor olmak üzere Rize ile ilgili birçok meseleye değinmeye çalıştım. Spor noktasında Rize amatörü ile başladım, ardından Çaykur Rizespor altyapısı derken yıllardır da A takım ile ilgili haberlere ve köşe yazılarıma devam ediyorum.
Takip edenler, tanıyanlar da belli çizgilerim olduğunu ve bu çizgilerimin dışına çıkamadığımı çok iyi bilir. Yıllardır Rizespor altyapısıyla ilgili birçok konuya eğilmişsem, kendi evlatlarımız yetişsin, bu ilin takımında oynayıp binlerce lira başkalarına gitmesin, bizim çocuklar gelişsin, bizleri gururlandırsın diyedir. Altından üstüne hataları yazdıysam bu hatalardan dönülsün, eksikleri yazdıysam, bu eksikler giderilsin ve daha iyi bir Rizespor olsun diyedir.
Birkaç yıldır artık içerde olsun deplasmanlarda olsun maçlarda yerini alıp sürekli haberler yaparak, köşe yazısı yazan 3 gazeteci kaldık. Ajans temsilcilerini saymıyorum. İdmanlarından, basın toplantılarına koşup Rizespor ile ilgili kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan kişileriz.
Kendi adıma söyleyecek olursam, teknik direktörlerinden yönetimine kadar herkese eşit mesafede durmaya çalışan, kalemime etki edebilecek samimiyetler kurmamaya özen gösteren biriyim. Yönetici ya da teknik ekiplerle diyaloğum her zaman ya altyapı ile ilgili konular olmuştur ya da direk Rizespor ile alakalı bir konu olmuştur.
Çaykur Rizespor yönetiminin yıllardır biz basın mensuplarına sunduğu önemli bir hizmet var. Takımın deplasman maçlarına Rizespor’u takip eden gazetecileri de götürmek. Bu sayı yeri geldiğinde 2, yeri geldiğinde 3-4 gazeteci olabiliyordu.
Bugüne kadar bu şekilde 10 kadar deplasmana gittim. Kulüp sadece uçak bileti ve kalınacaksa bir gecelik otel masrafımızı karşılıyor. Onun dışında ek bir yükümüz yok. Sivas, İzmir, Adana deplasmanlarında konaklama aldım. Ağırlıklı İstanbul deplasmanına gittiğim için konaklama tercih etmeyip, tanıdıklarımda kalıyorum. Şahsi masraflarımız bize ait olduğu için bilmediğim illere gitmemeyi tercih ediyorum. Çünkü deplasmanlar benim için ayrıca yorucu oluyor. Gittiğim deplasmanlarda aynı gün oynanan U21 maçını da takip etmeye çalışıyorum ve hem A takımın, hem U21 takımının statları yakın olmadı mı yorucu ve koşturmaca içinde günümün geçmesine sebep oluyor.
Deplasmanların bizlere avantajı, oradaki basın mensuplarının geçmediği detayları en azından dinliyor olmamıza fırsat tanıması, aklımıza takılan sorularımızı maç sonrasında sıcağı sıcağına sormamız açısından yarar sağlıyor olmasıdır.
En son Antalyaspor deplasmanına da gitmek için kulübe talepte bulundum ancak alınan karar gereği hiçbir gazetecinin deplasmana götürülmeyeceği söylendi. Ama sonradan bakıyoruz ki 2 gazeteci arkadaşımız götürüldü. Sorduğumda “biz götürmedik” deniliyor ama işin rengi öyle değil. Kulüp almış, yöneticilerden biri almış önemli değil. “İki kişilik kontenjan belirlemiştik onlar gitti” dense daha mantıklı olurdu.
Ya bu sistem kaldırılsın ya da hem kulüp, hem yöneticiler hepimize eşit mesafede dursun. Ben diğer ağabeylerimin neden Antalya’ya gittiğini sorgulamıyorum. Zaten yıllardır Rizespor için emek veren isimler. Ama kulübün yaklaşımına kayıtsız kalamam. Hele ortada ayrımcılık yapılmaya, çifte standart uygulamaya kalkılıyorsa, buna ses çıkartmamamı kimse beklemesin.
Rizespor ortak paydamızsa bunu tekelleştirmeye kimse kalkmamalıdır.