Lige üçte üç yaparak müthiş bir başlangıç yapıp dördüncü hafta maçında Altınordu karşısında 4-3 galip gelsek de, ciddiyeti elden bırakınca neleri yaşayabileceğimizi görmüştük ve ardından zaten Ankaragücü maçıyla bir hafta önce yaşadığımız artçı şok, depreme dönüşmüştü.
İlk devre oynadığımız Altınordu maçının ardından yazdığım köşe yazımın başlığı “Dersimiz Altınordu” olmuştu. İnanın, o yazıyı aynı şekliyle kopyalayıp yeniden yayınlayasım geldi. Çünkü o maçın sonunda da, o dönemki hocamız Hikmet Karaman, alınan o galibiyetin kendilerine ders olacağını söylemişti. 3-0 yenildiğimiz bu maçın ardından İbrahim Hoca da Altınordu’nun kendilerine çok iyi bir ders verdiğini söylüyor.
Evet Altınordu, özellikle kurduğu altyapı sistemiyle birçok kulübe ders verir nitelikte –ki biz de kuracağımız altyapı tesislerinde onların modelini örnek alacağız. Anca saha içindeki ders yeterli gelmemiş olacak ki, Altınordu’dan yeni bir ders daha alma gereği duyduk. Oysa elimizde ilk devreden elde edilmiş bir ders vardı halbuki ve bugüne kadar rakibimizin oynadığı maçlar da ortada. Sadece onları izleseniz, aşağı yukarı nasıl önlemler alacağınızı, nasıl bir sistem kuracağınızı belirleyebilirsiniz. Gerçi İbrahim Hoca, hafta boyunca bu maç için yaptığı uyarıların sahaya futbolcular tarafından yansıtılamadığını belirtti ve ilk devrenin bitimine 5 dakika kala 2 oyuncusuna acımadan dışarı çıkarttı. Yetmedi açıklamasında, elinde olsa 4 oyuncuyu birden çıkartacağını söyledi.
Tabii bu tür davranışlar ve söylemler futbolcuyu küstürmekten öteye gitmez. Hepsini kazanmak, hepsinin moral ve motivasyonunu arttırmak gerekiyor. Tamam böyle bir yenilgiyi beklemiyorduk. Özellikle son haftalarda yapılan mücadeleye övgüler düzerken, az gol yediğimizden dem vurup defansif anlamda “Tamam içimiz rahatladı” derken, üst üste 3 gol ve hem de en basit şekliyle yemek ağır geldi. “Yine başa mı dönüyoruz” diye düşünmek istemiyorum. Her zaman dediğimiz gibi, “Mücadele et, yüreğini ortaya koy ama yenil, en azından şansımız yokmuş diyelim.” Ama bu şekilde yenilip yarın yine, “Şampiyonluk havasına girdik, bu bizi etkiledi” bahanelerini duymayalım.
Altınordu gerçekten bize futbol dersi verdi. Hem de yaşları genç ve Süper Lig tecrübeleri olmadan. Nasıl oynanması gerektiğini gösterdiler. İlk devredeki maçta bazı pozisyonları tecrübesizliklerinden kaçırdıklarını yazmışım, ama haftalar geçince ne kadar tecrübelerini arttırdıklarını gösterdiler. Biz orta sahada dökülürken, bir sürü hatalı pas yaparken, onlar hem organize olabildiler, hem de kolektif davrandılar. Bir maçta 2 aynı gol yenir mi? Orta sahadan topu kaptıracaksınız ve o toplar tek kişinin ayağından gelip kalenizde gol olacak. Bu maçta bu şekilde 2 gol atan Barış Alıcı, ligin ilk devresindeki maçta oyuna girer girmez takımının ilk golünü atan isim olmuştu. Yediğimiz üçüncü golde ise Kerim’i çok boş bırakmamızın cezasını gördük. Hem rakipten uzak, hem kendimizden uzak oynuyoruz. Alanları açarak sonuca gitmeye çalıştıkça rakibe fırsat verip durduk. Ürettiğimiz gol pozisyonları da ya üstten, ya yandan çıkıp bir türlü fileyle buluşmadı.
Biz sadece bu maçı almayı ister gibi göründük. Gerçekten isteyen ise 3 puanı aldı zaten. Tebrik ediyorum Altınordu’yu. İbrahim Hoca’nın da dediği gibi herkes özeleştirisini mutlaka yapmalı. Puan kayıpları elbette olur ama lütfen bu şekilde olmasın. “Daha fazla ciddiyet, daha fazla dikkat” boşuna deyip durmuyoruz. Önümüzde zorlu maçlar var. Şimdi Ümraniyespor ile Ankaragücü’nün puan kaybetmesini dilemekten başka çaremiz yok. Daha bu rakiplerimizle oynayacağımız maçların yanı sıra Giresunspor, Balıkesirspor, İstanbulspor gibi Play-Off hattı için mücadele eden ekiplerle ve o potaya girmek için mücadele eden Boluspor ve Elazığspor maçlarımız duruyor. Düşme hattındaki rakipleri saymıyorum bile. Anlayacağınız şampiyonluk kolay gelmeyecek. O yüzden herkesin kendisine çekidüzen vermesi şart. Bu görüntü, “Şampiyonluğa oynayan bir takım görüntüsü değildir”
Yazı uzadı gidiyor ama şu rakip takımların algısı üzerine de birkaç kelam etmek isterim. İbrahim Hoca maçın ardından Balıkesirspor başkanına göndermede bulundu. Haklı bir gönderme ancak yersiz oldu. Keşke kulübümüze karşı yürütülmek istenen algılara sıcağı sıcağına cevap versek. Tabii bu hocanın görevi değil, yönetimden kişilerin bu tür algılara, ithamlara sessiz kalmaması gerekiyor ama maalesef yönetim bu anlamda bir karar almış ve cevap vermemeyi tercih ediyormuş. Ancak her fırsatta kulübün haklarını savunduklarını dile getiriyorlar. Valla “Ağlamayana meme vermezler” misali, bu liglerde işlerin nasıl yürüdüğünün örnekleri ortada. Eski yönetim de, bu yönetim de aynı düşünce içerisinde maalesef. Bugüne kadar bu haliyle Rizespor bir şey kazanmadı. “Aman birileri üzülmesin, kırılmasın” diye düşünmeye devam edersek, üzülen ancak biz oluruz.
Son olarak da taraftarlarımız moralini bozmasın. Seyirci sayımızın biraz daha artmış olduğu bu maçta belki kötü bir görüntü izledik ama bu görüntü takımımızı tribünde destekleme isteğinden uzaklaştırmasın bizleri. Kızalım, ama küsmeyelim. Taraftar olmak bunu gerektirir. Şampiyonluk yolunda bir kişi dahi eksik olmadan, daha da çoğalarak takımımıza destek olmaya devam edelim.
İlgili Köşe Yazısı