Ligde oynadığımız 4 maçtan da 3 puanla ayrılmanın mutluluğunu yaşarken, dörtte dördün 4 golle gelmesi ayrıca keyifli oldu ancak yenilen 3 gol ise bu galibiyet sevicine biraz da olsa gölge düşürdü.
“İyi oynayıp mağlup olacağına kötü oyna galip gel” gibi bir yaklaşım vardır futbolda. Geçekten de canla başla mücadele edip mağlup olunduğunda insanın canı daha çok yanıyor ki, bu tür maçları önceki sezonlarda çok yaşadık. Bu son maçta kötü oynadık demesem de gevşekliğin getirdiği sonuçları gördük.
Hikmet Hocanın maç sonrasında dediği gibi umarım bol gollü bu galibiyet bizlere ders olur ve gereken önlemler alınır. Maalesef kolektif takım olgusunu veremiyoruz. Bireysel performanslar göz doldururken, bireysel hatalar ise can sıkıyor. İkisi arasında dengeyi ancak kolektif takım olgusunu oturttuğumuzda kurabiliriz.
Rakibimizi çok mu hafife aldık bilemiyorum ama ilk yarı ortaya konan futbol hiç de tatmin edici değildi ki, rakip Altınordu bizden daha çok hücum yapıp gol şanslarını ise tecrübesizliklerinden fırsata çeviremediler. Bizim o kadarı bile olmadı. Hasbelkader bulduğumuz golle ilk devreyi önde kapattık.
İkinci devrenin başında rakibin 10 kişi kalması ve hemen ardından Kweuke’nin golü ile “Bu iş tamam artık farka gideriz” derken, rakibimizden 3 gol yiyebilmeyi başardık. Hem de hepsi “evlere şenlik” diyebileceğimiz goller. Hikmet Hoca, her maçı çevirebilecek kalitede olduğumuzu söylüyor. Evet en azından ligin en pahalı kadrosuna sahip olduğumuz için, buna biz de inanıyoruz ama bu kalitede bir ekibin böyle goller yememesi gerekir.
Başkan Yardımcı’nın, “Bu ligde tokadın nereden geleceği belli olmaz” cümlesi gerçekten doğru bir tespit. Eğer rakibi hafife alır, skor avantajı ile ciddiyeti elden bırakırsanız olacağı budur. O yüzden Hikmet Hocanın da dediği gibi umarım bu maç futbolculara iyi bir ders olmuştur ve bu dersi de önümüzdeki her maçta uygulamayı ihmal etmezler.
Altınordu, tamamı yerli ve 21 yaş ortalamasıyla oynayan bir takım. Kalecisi 17 yaşında, ilk golü atan Barış 20 yaşında, en deneyimli futbolcusu Mirkan 30 yaşında ve kadroda 19-21 yaş arası futbolcular ağırlıkta. Böyle genç bir takımın Süper Lig kalitesindeki rakiplerine karşı sergiledikleri üstün mücadele gücünü tebrik etmek gerekiyor.
İzmir’in Kurtuluş Gününe de denk gelen maçta galip gelmek güzel ama bizim bu ligde her maçımız ayrı birer kurtuluş günümüz olması açısından önemli. Ciddiyeti ve disiplini elden bırakmamak lazım. Elbette her zaman aynı performansı sergilemek mümkün olmayacaktır. Lig uzun bir maraton ama alacağımız mağlubiyetlerimiz de bir takım bahanelerin ardında saklanacağımız şekilde gerçekleşmesin.
Son olarak taraftarımıza da seslenmek istiyorum
Hem evimizde hem deplasmanlarda sadece takımımızı desteklemeyi tercih edelim. Rakip taraftarlarla polemik yaşamak bizlere katkı sağlamaz.
Rakip taraftarların İzmir’in Kurtuluş Gününde 35’inci dakikada İzmir Marşı okuması, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atmaları çok normal ve bu sloganlara eşlik etmemiz de takdir edilen bir şey ancak ardından Recep Tayyip Erdoğan diye slogan atılması farklı anlaşıldı.
Bir insan hem Atatürkçü, hem de Recep Tayyip Erdoğancı olabilir ama unutmayalım ki Atatürk bu ülkenin kurulmasına öncülük etmiş tarihi bir figürdür ama Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan siyasi bir figürdür. Maalesef günümüzde siyasetin futbol dahil girmediği hiçbir yer kalmamışken lütfen tribünlere siyaset sokmayalım.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Çaykur Rizespor üstündeki etkisi elbette malumdur. Bugün yönetim değişmişse, şehirle takım arasında yeniden bir bütünleşme sağlanmaya başlamışsa, O’nun talimatları çerçevesinde olmuştur. Bizler Rizeliler olarak bu gerçeklerin bilincinde olduğumuz gibi kendisine minnettarlığımız tartışılamaz ama İzmir’de yaşanan durum farklı algılanıp, onların da 61’inci dakikada “Trabzon” diye slogan atmasına sebep oldu.
Demem o ki, bizler sadece takımımıza destek olalım. Tribünler arası polemiklerden uzak duralım. Tek dileğim bu.