Bu Pazar günü Anayasa değişikliği referandum paketi için sandık başına gideceğiz ve 18 Maddelik yeni yönetim şeklimize “Evet” ya da “Hayır” diyerek tercihimizi ortaya koyacağız.
Öncelikle bu referandumun ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ne Ak Parti’nin, ne de CHP’nin seçimi olmadığını bilerek, ideolojik bakış açımızı bir kenara bırakarak sandık başına gitmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Pazar günü, Anayasamızdaki değiştirilecek 18 madde ile nasıl yönetileceğimize, bizi yönetecek kişilere hangi yetkileri vereceğimize karar vereceğiz. Ve bu karar belki bugün Recep Tayyip Erdoğan için, ama yeniden değişikliğe gidilene kadar Erdoğan’dan sonra gelecek kişileri de kapsayacak.
Ancak maalesef referandum çalışmaları başladığından bu yana, bu referandumun yukarıda bahsettiğim şeklinden çok, bir tercih meselesi olmasından çok farklı mecralara çekilerek amacından saptırıldığını, meydanlarda, ekranlarda maddeleri halka anlatmak yerine bir takım tartışmalara girildiğini görüyoruz.
Konuşmaların çoğunu, bu 18 maddenin neler getirdiği ya da neler götürdüğü oluşturması gerekirken maalesef polemikler oluşturuyor.
REFERANDUMU AMACINDAN SAPTIRMAK
Örneğin, bu referandumun, “Haç ile Hilal” ve “Hak ile batıl” referandumu olduğu karşılaştırmaları yapılırken, FETÖ’nün, hatta PKK’nın da "Hayır" dediği dile getirilerek “Evet” diyenleri “Vatansever”, “Hayır” diyenleri ise “Vatan haini” kefesine koyma gafleti de gösterildi.
Öncelikle bilinmesi gereken bir nokta var ki, bana göre “Evet” diyenler de ülkesini sevdiği için, “Hayır” diyenler de ülkesini sevdiği için tercihlerini ortaya koyuyor. Her iki kesimin de endişeleri var ve çıkacak sonuç üzerinden daha iyi bir Türkiye beklentileri var.
Yıllarca eleştirilen 1982 Anayasası’nı darbe anayasası olarak adlandırdıktan sonra, 15 Temmuz gibi sonuçları çok acı verici olan bir darbe girişiminin ardından, toplumun her kesiminin benimseyebileceği, anayasa hukukçularından diğer partilerin katılımı dahi olmadan, tam bağımsız bir sivil anayasa şeklinde olmayan, sadece bir partinin hazırladığı alelacele oluşturulan bir Anayasa paketinin de, darbe girişimi anayasasından ne farkı kalıyor?
O yüzden bugün ülkede çıkartılmak istenen bu 18 maddeye ciddi bir karşıt ses yükseliyorsa, bunları FETÖ ile PKK ile aynı kefeye koymak yerine, vatan haini ilan etmek yerine içlerine sinmeyen noktaları, endişelerini göz önüne almak daha mantıklı geliyor bana. Ama başta da söylediğim gibi öyle bakmak yerine referandumun amacından saptırılması tercih ediliyor.
Mesela Gülen sempatizanlarının, yani FETÖ ismiyle adlandırılan cenahın anayasa değişikliğine “Hayır” demesi çok normal. Çünkü 2007 ve 2010 referandumlarında Ak Parti ile birlikte değiştirdikleri ve “Mezardakilere bile evet oyu verdirilmeli” denilerek istedikleri yapıyı oluşturdukları sistem çöküyor. Zaten bu 18 madde içinde FETÖ ortaklığı ile daha önce değiştirilen maddeler yeniden revize ediliyor. Bu yüzden onların hayır demesini açıkçası anlarım.
HDP, PKK GERÇEKTEN "HAYIR" MI DER?
Ama “HDP de, PKK da hayır diyor” söylemine katılamayacağım.
Çünkü özellikle Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarının “Eyalet sistemine geçilmeli” açıklamaları sıcağı sıcağına ortadayken, bunu en çok isteyecek cenah elbette yıllardır bir Kürdistan hayali kuran HDP’dir, PKK’dır. Terörist başı Abdullah Öcalan 2013 yılında yaptığı bir açıklamada “Erdoğan başkanlığında bir başkanlık sistemine destek veririz” ifadelerini kullanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bir röportajında “Gelişmiş ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir şey yoktur, tam aksine, eyalet yapılanmaları süratle kalkınmayı getirir, demokraside siyasi rekabeti getirir, güçlenme alametidir, Osmanlı'ya baktığımız zaman, Lazistan eyaleti var, Kürdistan eyaleti var. Eyalet sisteminden korkmamalı.” şeklinde konuşmuştu.
Dikkat ederseniz uzun zamandır da Öcalan’ın bu konuda ne düşündüğüyle ilgili en küçük bir beyanat ortaya atılmıyor. Çünkü “Evet” dese AK Parti ve MHP içinde çözülmelerin olacağı biliniyor, "Hayır" dese Güneydoğu’da bu mesajın karşılık bulacağı biliniyor. O yüzden sessiz kalması sağlanıyor.
Ama beri taraftan baktığımızda PKK/PYD’nin herkesçe bilinen en büyük destekçisi Barzani’ye Güneydoğu’da evet çalışması yapması konusunda ricada bulunulduğu ifade ediliyor. Ki Barzani’nin Güneydoğu’daki partisi olarak bilinen Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) yetkilileri, Mardin'de düzenledikleri basın toplantısıyla 16 Nisan'daki referandumda evet oyu kullanacaklarını duyurmuştu.
Şimdi bunlar göz önüne alındığında ve eyalet sistemi direk Cumhurbaşkanı Başdanışmanları tarafından dillendirilirken, hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, “Rahat hareket edebilen bir devlet yapısının oluşması gerekiyor. Biz bile İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak yetkilerimizin artırılmasını istiyoruz. Hatta İstanbul'a özel bir yasa talebimiz oldu.” ifadeleriyle resmen eyalet olma talebinde bulunduğu bir ortamda, Türkiye’nin eyaletlere bölünmesini en çok arzu eden HDP ve PKK yandaşlarının “Evet” oyu kullanmayacak olmalarını düşünmek saflık olur.
REFERANDUMLA DİNİN NE İLGİSİ VAR?
Mesela “Haç ile Hilal” karşılaştırmaları yapılıyor ya…
15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD olduğu söylenip durulmuyor muydu? ABD’ye AB’ye “Haçlı orduları” yakıştırması yapılmıyor muydu? “Onlar hep bizim kötülüğümüzü istiyor” deniliyordu ama nedense ABD’nin Suriye’yi bombalamasına en çok sevinen, hatta Trump Hükümetine destek verip “Türkiye olarak elimizden gelen desteği veririz” açıklamasını yapan bizler olduk. Müslüman bir ülkede elin gavurunun kan dökmesine sevinip onlarla aynı safta yer almak mı “Haç ile Hilal” savaşıdır merak ediyorum.
Bu referandum sürecini en amacından saptıran yaklaşımlar ise işin içine dini motiflerin koyuluyor olması ve hem evet destekçilerinin, hem de hayır destekçilerinin ağızlarından dökülen kışkırtıcı, toplumu bölücü cümleler oldu.
“Hak ile batıl” karşılaştırılması yapılırken, Kur’an-ı Kerim içinde evet verilmesine dair ayetin bulunduğu sözleri, “Allah için evet” şeklindeki paylaşımlar, “Hayır vererek ahretinizi tehlikeye atmayın” uyarısı, “Hayır” vereceklerin şeytana benzetilmesi, aynı şekilde hayır destekçilerinin ağızlarından dökülen düşmanı İzmir’de denize dökme sözleri gibi daha sayamadığım aklıma şu an gelmeyen onlarca örnek var…
ÇİFT BAŞLILIK VE İSTİKRAR
Son konu başlığımda ise özellikle 15 yıldır tek başına iktidar olan bir partinin çift başlılıktan ve istikrardan dem vurması hiç samimi gelmiyor bana.
Çünkü zaten bu süre içinde (araştırıp görebilirsiniz ki) AK Parti'nin çıkartmak isteyip de çıkartamadığı tek bir yasa olmamış. Bugüne kadar binlerce kanun ve yasa çıkartıldı ve özellikle ihale kanunu olmak üzere birçok maddeyi yine kendileri defalarca değiştirdiler. Belki eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde sıkıntı çekmişlerdir ancak ardından gelen Abdullah Gül dönemi ve şu an için çiftbaşlılık anlamında yaşanan bir sorun görülmüyor. Tabii çiftbaşlılıktan kasıt eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun istifa etmek zorunda kalıp yerine Binali Yıldırım'ın gelmesiyle sonuçlanan süreçteki bilmediğimiz durumlarsa, orasına bir şey diyemem.
İstikrar anlamında da yine AK Parti iktidarının çektiği bir sıkıntının olduğunu görmüyorum. İcraatlar istedikleri gibi yürüyor, projeler durdurulmaya kalkılsa da durmuyor. Ekonomiyi şekillendiren onlar, bütçeyi düzeleyenler onlar ve dediğim gibi bu 15 yıl içinde bu anlamda da yaşadıkları bir engelleme yok. O halde, iktidarları döneminde bizzat deneyimlemedikleri istikrarlılığa ve çiftbaşlılığa engel durum yokken bu propaganda niye? Tabii 7 Haziran seçimlerinde yaşanan tek başına iktidar olamama gerçeği, bundan sonraki süreç için bir takım önlemleri almayı gerektirdiyse, orasına bir şey diyemem.
TEK İHTİYACIMIZ BİRLİK VE BERABERLİK
İşin özü bana göre “Evet” verecek olan da, “Hayır” verecek olan da bu ülke ile ilgili endişeleri olduğu için tercihini yapacak ama ne olursa olsun kimsenin tercihinden dolayı birbirini kırmaya, ayrıştırmaya ve hakaret etmeye hakkı yok.
Keşke bu referandum süreci, sadece 18 maddenin tartışıldığı, polemik yaratmadan vatandaşlara rahat şekilde anlatılabildiği bir süreç olsaydı. O zaman belki gereksiz cümlelerle, gereksiz paylaşımlarla toplumda birbirine sataşma durumları da yaşanmazdı. Sataşmayı da geçtim, Sivas’da bir evet yanlısının, hayır verecek bir CHP’li ile tartışıp sonunda onu tüfekle öldürdüğü olayı da yaşadık. Bir tercih meselesinin ucunun ne boyutlara gelebildiğinin en vahim sonucu maalesef…
Pazar gecesi sandıktan çıkacak sonucun “Evet” de olsa, “Hayır” da olsa ülkemiz için hayırlı bir sonuç olmasını ve kim hangi tercihe yakın olursa olsun, bugüne kadar ki tüm tartışmaları geride bırakarak birlik ve beraberlik içinde ülkemizin geleceğini hep birlikte şekillendirecek adımları atabilmeyi dilerim.