İkinci devrenin ilk 3 haftasında aldığımız galibiyetlerle güzel bir başlangıç yapmışken, Antalyaspor maçıyla küçük bir darbe aldık.
İlk 3 maçta şans faktörünün de yanımızda fazlasıyla yer aldığını söylerken, bu son maçımızda hem şans faktöründen uzaktık hem de hakem şansı da, Halis Özkahyalı önceki maçlarımızdan tecrübeyle yanımızda yer almadı.
Ligin ilk devresinde deplasmanda mücadele ettiğimiz Antalyaspor karşısında 40’ıncı dakikada öne geçmiştik ama uzatma dakikaları içinde önce beraberliği yakalamıştı ev sahibi ekip 3 dakika sonra da gelen penaltı şanssızlığıyla sahadan gülen taraf olarak ayrılmıştı. Biz ise 3 dakika içinde 3 puandan olan taraf olmuştuk.
Sahamızda yoğun bir taraftar desteği altında ve dörtte dört yapma ümidiyle konuk ettiğimiz rakibimize karşı 5’inci dakikada golü bulduk. Aslında Vedat’ın Umar’ı düşünerek attığı pas kendisinin de şaşkınlık yaşamasına neden olurcasına doksandan içeri gelerek gol oldu ve bana göre bırakın haftanın, yılın golü olmayı hak etti. Hem bu golden önce, hem de bu golden sonra ilk devre toplamda üç net gol pozisyonu daha bulduk ama bu kez hem bu şansları gole çeviremedik. Önceki maçlardan tecrübeyle skoru koruyarak devreye girdik.
Oyunun genelinde maalesef çok hata yapan ve özellikle ikinci yarıda ise rakip baskıyı daha çok üzerimize alan bir takım olduk. Defans bloğunun hataları, topa “aman benden çıksın misali” şişirme vuruşları bence Okan Hocanın istediği oyun sistemini de sahaya yansıtamamamıza neden oldu. İlk üç maçın getirdiği bir rehavet durumu olduğunu sanmıyorum ama daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, şans da her zaman yanımızda olmaz. Bu maçta bunu gördük. Kasımpaşa ve Erzurum maçlarında rakibimizin puan alma şanslarını kaçırdığını nasıl gördüysek, bu maçta da bizim farkı açma şanslarımızı nasıl değerlendiremediğimizi gördük. Hele 1-1’den sonra son dakikalardan Aatıf’ın direkten dönen topunu ve rakibin net pozisyonlarında Kaleci Gökhan’ın kritik kurtarışlarını görünce bu maçın kaderinin 1-1 yazıldığına inandım.
Tabii hakemi de es geçmemek lazım. Gol verilmeyen pozisyonumuzda VAR’a gitmeyi yeğlemedi ve tekrarlarda da net olarak golün neden verilmediğini anlayabildiğim görüntüler görmedim. Bize basit kartlar çıkartırken rakip futbolcunun Vedat’a bodoslama girmesini sarıyla değerlendirmesine art niyet arıyorum. Maçtan önce Halis Özkahya ile ilgili yaptığım istatistikte bugüne kadar 19 kez maçımızı yönettiğini ve bu maçlarda sadece 4 kez sahadan galip ayrıldığımızı, 3 maçtan da beraberlikle ayrıldığımızı görüyoruz. 24 maçını yöneten Özkahya ile Antalya ekibi ise 10 kez sahadan galip ayrılırken 6 kez mağlup olmuştu. Yani bu istatistikler bile Özkahya’nın tercihini yine bizden yana değil de Antalya ekibinden yana kullanmaya meyilli olduğunu gösteriyor.
Bir puan elbette değerlidir. Farkla kazanabileceğimiz ama bir türlü bu farkı açamadıkça rakibin direnç kazandığı dakikalarda ise puandan bile olabileceğimiz bir ortamda, hem hakem şansının, hem de futbol şansının yanımızda olmayışını görünce bir puana dua ediyoruz.
Ama her zaman şans bekleyemeyiz. Hatasız oynamamız ve belli bir oyun planını da sahaya yansıtmamız gerektiği aşikar. İşte bu noktada umarım Antalya maçı, üst üste aldığımız galibiyetlerle yaşadığımız mutluluk sarhoşluğundan kurtulup nelere dikkat etmemiz gerektiği noktasında bize dersler verir. Bu dersi de öncelikle Okan Hoca olmak üzere elbette futbolcular alacak ve Bursaspor maçında yeni bir serinin peşine koşacaklardır.
Dış kapının mandalları
Merak edenler için de değinmek gerekiyor altyapıdaki 5 futbolcu ile ilgili ne karar çıktığına…
Geçen hafta değinmeye çalıştığım bir konuydu. U21 takımının whatsapp grubunda paylaşılan bazı küfürlü mesajların yönetime kadar taşınmasıyla bu futbolcular kadro dışı bırakılmıştı ve tesise girme yasağı da konulmuştu.
Pazar günü yönetim toplantısından çıkar kararla çocuklar kovulmadılar ama tabii af da edilmediler. Şimdilik sadece dış kapının mandalı gibi takımlarından ayrı olarak idmanlarını yapıp, hocalarının raporlarına göre affedilme ya da affedilmeme şansına sahipler.
Her biri takımları için değerli ve katkı sağlayan bu futbolcular için böyle bir karar verdiklerinden dolayı yönetime teşekkür etmek gerekiyor. En azından bu gençlerin, cehaletlerinin kurbanı olduklarını düşünmüşler ve takımda morallerin yüksek olduğu, birlik ve beraberliğin arttığı bu dönemde üzücü bir karara imza atmaktan kurtulmuşlardır.
Küfür, kimsenin saygı duyacağı veya savunacağı bir şey değildir elbette. Ancak maalesef günümüzde özellikle gençlerin de nokta ve virgül gibi ağzında yer alıyor. İster yönetici olsun, ister antrenör, ister futbolcu olsun maalesef bu camiada arkadan konuşmayan, küfür etmeyeni yok. Ağızdan çıkanı pek kimse umursamıyor da iş yazılı hale gelince dikkat çekiyor tabii. Allahtan böyle bir sorunun yaşandığı ortamda bir veli arayıp yöneticiyi sövdü diye, o veliden dolayı oğluna ceza vermeye kalkılmadı.
Gençlerin yaptığını cehaletlerine verebiliriz ama bunu aklı başında insanlar yapıyorsa ne yapmalıyız?
Artık konuyu daha fazla uzatmanın da anlamı yok tabii... Yönetici olmak aynı zamanda empati kurmayı da, affedebilmeyi de gerektirir. Dilerim bundan sonra altyapıda böyle sorunlara şahit olmayız.
Bu tür konuların önüne geçmek de, antrenöründen, koordinatörüne ve yöneticisine kadar sorumlu kişilerin, futbolculara dokunmasıyla, onları daima anlamaya çalışmasıyla, adaletli olduklarına inandırarak, hem kendilerini, hem de kulübü sevdirmesiyle olur. Hocasının, yöneticisinin adalet anlayışına güveni sarsılan, kendine haksızlık yapılmaya başladığına inanan kişinin sevgisinde azalma olur.
İşte sorumlu kişiler öncelikle altyapıda her bir futbolcuya karşı görevli oldukları süre boyunca bu güveni inşa etmek zorundadırlar.