6 hafta sonra gelen 3 puan başta yönetim ve İbrahim Üzülmez olmak üzere herkesi memnun etti ama elbette ki tatmin etmedi.
Önceki yazılarımızda da yazdığımız gibi şampiyonluğu hedefleyen bir takım görüntüsü vermiyoruz. En önemlisi sahada “takım” görüntüsü veremiyoruz. Haftalardır aynı Rizespor var ama ruh yok. Geçmişte yazdığım bir başlığı “Ah o bireyseller olmasa” şeklindeydi. Yine sadece bireysel mevzuları görüyor, konuşup duruyoruz.
Boluspor karşısında yine “kötü” diyebileceğimiz bir ilk 45 dakika izledik. Üretkenlik yok, hücum noktasında yine zayıfız. Buna rağmen, hele de ilk yarı rakibin yüzde yüz penaltısı verilmemesiyle ilk yarıyı golsüz berabere tamamlamış olmamız şanstı. İkinci yarıda oyuna girenlerin hafif çabalarıyla hareketlendiğimizi söyleyebiliriz.
Genel itibariyle Samudio’yu ayrı tutmak lazım. Çabası takdire şayandı. Sakatlık sonrası ilk maçına çıkan Miloseviç, en azından defansta güven veren biri olacağını gösteriyor. Saadane orta sahada da iyi mücadele etmeye çalıştı ama ileriye dönük pas trafiğini yoğunlaştırabilse daha iyi olurdu. Bu anlamda Robin ise felaketti maalesef.
Süleyman Koç, bundan haftalar önce tesiste bir basın toplantısına giderken, gazeteci ağabeyimizin “Neden böyle oluyor?” sorusuna, “Abi şampiyonluk havasına çok erken kapıldık” diye yanıt vermişti. E be Süleymanım hala kurtulamadın mı bu havadan? Biz eski Süleymanı bekledikçe, maalesef hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyorsun.
Recep Niyaz en azından orta sahada iş yapmaya çalışan ve bireysel anlamda mücadele eden isimlerden biri oldu. Sonradan oyuna giren Oğulcan da eski görüntüsünden uzaklaşmış, hücuma daha fazla katkı sağlamaya ve rakibe baskı kurmaya çalışan görüntüsüyle, “Umarız her zaman böyle devam eder” izlenimini uyandırdı.
Geçen yıldan beri yazıyorum. Bir takımın kaderi tek bir futbolcuya bağlanamaz. Maalesef geçmişten hiç ders çıkartılamadı ve bir türlü Kweuke’nin alternatifi bulunamadı. Ama görünen köy kılavuz istemiyor. Eski Kweuke’den eser yok. Keşke toparlasa ama istediğinde oynayacak, istediğinde yürüyecek bir Kweuke bu takıma katkı sağlamaz. Umarım devre arası bu noktada sağlam bir adım atılır.
Diğer isimlere değinmeye gerek yok. Tekrarlarsak, öncelikle bu takımın, “takım” olmayı başarması lazım. Organize olmayı becermemiz gerekiyor. Kolektif oyun kurgusunu kurmamız lazım. Skoru korumak da başarıdır ama öncelikle hücum yönümüzü geliştirmemiz ve üretkenlik göstermemiz şart. Bunun da başı takım olabilmekten, kenetlenmekten geçiyor.
Hafta içi Kahramanmaraşspor ile kupa maçı oynadık ve 1-0 kaybederek kupaya veda ettik. Bence iyi oldu, en azından sadece lige odaklanmış oluruz. Ama 2 maçta henüz takımı tanımamış olan İbrahim Hoca için kupa maçı iyi bir fırsattı. Bu maçta kendisinden hiç fırsat vermediği, tam olarak değerlendiremediği futbolcuları, hatta altyapıdan çıkan sporcuları değerlendirmesini beklerdik. Kazanmak amaç değilse bunu yapardı en azından. Önceki 2 maçın kadrosuna sadece 3 değişiklik yapıp başlamazdı. Bu anlamda hocayı eleştirmekten geri duramıyorum.
Bir eleştireceğim nokta da kadro dışı bırakılan futbolcularla ilgili… Gaziantepspor maçından sonra 3 futbolcu kupa maçı kadrosuna dahil edilmeyip Rize’ye gönderiliyor. Ama maalesef bu kararın alınmasından bir hafta geçmeden yeniden takıma dahil ediliyor. Sebep ise kaptan Kweuke’nin ricasıymış. Antep maçına bakınca fatura sadece 3 kişiye kesilmemeliydi, 5-6 kişi de kadro dışı bırakılsa yeriydi ama böyle bir karar alınıp erkenden geri dönmek ciddiyetsizliktir. Eğer takıma bir mesaj verilecekse, gözdağı verilecekse, karardan erken dönerek bu mesaj verilmez aksine, giderek ciddiye alınmaz bir hale gelirsiniz.
Aynı örneği Ümit Kurt konusunda da verebiliriz. Hikmet Hoca kadro dışı bıraktığını açıklıyor ama bakıyoruz yönetimin araya girmesiyle 2 gün sonra maç kadrosunda yer alıyor. Bu hocanın otoritesini de sarsan ve an önemlisi ciddiyeti bozan bir durumdur. Kimse elbette kadro dışı kalmasın ama böyle bir karar alınıyorsa da en azından 1 maç sürdürülmeli. Belki Oğulcan bu kez oyuna girerek olumlu görünmüş olabilir ama Petrucci ve Edomwonyi kadro dışı kalmışken, Oğulcan’ın kadroda yer alması haksızlık oluşturmuştur. Çünkü dediğimiz gibi performansı istenilen düzeyde değil diye 3 isme ceza uygulayıp, sonra erkenden affedip, sonra da bunlardan sadece birini kadroya sokmak bana göre haksızlıktan başka bir şey değildir.
Son olarak altyapıdan yetişen gençlere değinmek istiyorum. Öncelikle Ozan Papaker, bu takımla sözleşmesi bittikten sonra 2 yıllığına yeniden ve 500 bin TL gibi bir ücretle anlaşılarak takıma dahil edilmiş forvet alternatifidir. Bu çocuğun oynaması lazım. Sırf Rizeli’ye şirin görünmek için bu transfer yapılmışsa inanın Rizeli böyle bir şirinliği istemiyor. Kweuke’nin olmadığı yerde Ozan’a şans verilmelidir. Boşuna o sözleşme imzalanmadı herhalde. Ve her maç 10 dakikada olsa 20 dakikada olsa şans bulmalı ki kendini geliştirebilsin, takıma katkı sağlayabilsin.
Aynı durum diğer altyapı futbolcuları için de geçerli. Yedek kulübesinde süs için tutmayın şu çocukları. Mesela Sinan Yazıcı… Kendisine şans verildiğinde neler yapabileceğini gösterdi, izleyenlerin de takdirini topladı. Üstelik bunları kendi mevkisi olmadan sağ bekte yaptı. Oysa hücum oyuncusudur. Berat Delihasan, Emir Han Topçu orta saha oyuncuları… Kazım Kopuz yine hücum oyuncusu… Bunlar kulübede süs diye kalmasınlar. En azından şans bulduklarında yüreklerini ortaya koyacaklarından eminiz. Binlerce lira ödenen futbolcuların yaptıkları ortadayken, bu çocuklara da fırsat tanınmalı, süre alarak kendilerini geliştirmeleri sağlanmalı. Takımda tam her şey oturmadı, zaten kötü sonuçlar alınıyor diye bu değerlendirmeler yapılmıyor olabilir ama umarız bundan sonra yapılır.
Önümüzde Adanaspor deplasmanı var. Haftalar sonra gelen 3 puan dilerim bu maçla birlikte bir seriye dönüşür ve olumsuzlukları değil de olumlu yönleri yazacağımız bir yazıyla haftaya burada oluruz.