İlk devrenin bitimine 2 hafta kala evimizdeki son maçta, şampiyonluk yarışındaki güçlü rakiplerimizden Ümraniyespor karşısında aldığımız 4-0’lık galibiyetle, önemli bir 3 puan almanın mutluluğunu yaşadık.
Ümraniyespor maçı, bu sezon oynadığımız 16 maç içinde 4 gol attığımız üçüncü maç oldu ancak hiç gol yemeden 4 farkla kazandığımız ilk galibiyetimiz oldu.
Her zaman yazılarımda vurgulamaya çalıştığım kolektif takım görüntüsünde olduğumuz, bireysel hatalarımızın en aza indirgendiği, kısacası sezonun en iyi maçını çıkarttık. Özellikle defans hattından hata gelmemesi kalemizde gol görmememizi sağladı. Takım oyununu bu kez gerçekten çok iyi ortaya koyduk.
İlk yarıdaki üretkenliğimiz skor tablosuna yansımadı ve devreyi golsüz kapattıysak da ikinci yarıdaki kan değişimi oyuna olumlu yansıdı. Sezonun en pahalı ve bu yüzden kendisinden çok şey beklenilen oyuncumuz Lincoln, hem idmanlarda hem de şans bulduğunda göstermeye çalıştığı çabalarını bu maçta çok olumlu kullandı. Kaptan Kweuke eski formunda hala olmasa da ilk haftalara oranla, son maçlarda daha istekli ve daha mücadeleci oyunuyla skora etki etmeye başladı. Geçen hafta oyuna girdikten saniyeler sonra Giresunspor’a ilk golümüzü atan Rize’nin evladı Ozan Papaker, bu maçta da oyuna girdikten kısa süre sonra takımına ceza sahası çizgisinde faul kazandırarak, Mehmet Uslu’nun şık golüne ön ayak oldu. Orhan’ın kazandırdığı penaltıyla Saadane’nin bu şansı gole çevirmesi ve Süleyman’dan gelen kapanış golü ile bizleri sevinçten dört köşe eden bir maç izlemiş olduk.
Sadece 4 gol attığımız için değil, gerçekten sahada her anlamıyla olumlu şeyler gördüğümüz için şahsen bu sevinci yaşadığımı söyleyebilirim. Eğer bir istikrar yakalayacaksak, bunu ancak Ümraniyespor maçında ortaya koyduğumuz oyunun da üstüne koyup sürdürürsek yakalayabiliriz. Zaten bu da bizlere şampiyonluğu çok rahat getirir.
Maçın ardından İbrahim Hoca, hala oyuncularının “Açık ara şampiyon oluruz” baskısını taşıdıklarını belirtti. Tabii buna inanmak istemiyorum. İlk haftalarda bu söylem sığınılacak bir liman olsa da, aradan geçen 16 haftanın ardından ve kaybettiğimiz maçlarla canımız yanmışken hala futbolcuların bu anlamda bir baskı yaşadığına inanasım gelmiyor. Tamam hem şehir, hem yönetim, hem teknik ekip, hem taraftarlar tarafından bir baskı hissediliyor olabilir ama “Açık ara şampiyon oluruz” söylemlerine aldanan kişi kendisini dev aynasında görüyor demektir. Ne kadar kaliteli olduğumuzu düşünürsek düşünelim, mücadele etmeden hiçbir ligde 3 puan vermezler. O zaman bundan önceki yazılarımda da vurguladığım lakayıtlığın sebebini şampiyonluk baskısı olarak değerlendireceğiz!
Velhasıl kelam 90 dakika işi ciddi tutunca, lakayıtlığa yer vermeyince, kolektif takım olgusunu sahaya yansıtıp içine mücadele ve hırsı da ekleyince sonuç lezzetine doyum olmayan bir galibiyete dönüşüyor. İzel’in mutluluğun formülünü sıraladığı “Bebek” isimli bir şarkısı vardır. “Mutluluğun formülü çok açık” diye başlayarak, “Bir sen, bir ben, bir de bebek” diye devam ederdi. Bizleri mutlu kılacak formül ise lezzetine doyum olmayan galibiyete dönüştü zaten.
O yüzden önümüzde, devre arasına girmeden önce Gazişehir deplasmanından alınması gereken bir 3 puan daha kaldı. Böylece en az 30 puan ve üzeri hedefine ulaşarak ilk devreye girmiş olacağız. Aynı ciddiyeti ve mücadeleyi ortaya koyarsak, yani yukarıdaki formülü uygularsak 3 puan zor değil.
Ümraniyespor maçında gördüklerimiz serap olmasın, devamı gelsin dileğiyle…